MİLLETVEKİLİ ZABUN'DAN ASGARİ ÜCRET AÇIKLAMASI
AK Parti Milletvekili Osman Zabun, asgari ücret, en düşük emekli ve memur maaşı ile ilgili olarak açıklamalarda bulundu. Milletvekili Zabun; “Bu tepkiyle ilgili, elbette biz de bunun farkındayız. Arzu ettiğimiz seviyede değil. Yani özellikle bir takım maaşlarla ilgili olsun, asgari ücretle ilgili olsun, emeklilerimizle ilgili olsun elbette arzu ettiğimiz seviyede değil ama bütün bunları konuşurken, değerlendirirken bir defa şunu hep beraber görmemiz gerekir diye düşünüyorum; ‘Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de ekonomik olarak 2008’lerde başlayan ciddi bir buhran içerisinde yolculuğunu sürdürmeye çalışıyor” diye konuştu.
‘BENİM İHTİYACIM VAR’ DİYEN HERKESE DEVLET,
KOŞULSUZ ŞARTSIZ DESTEK VERDİ
Burada bir de bütün bu zorlukların yanı sıra pandemi dediğimiz dönemde işyerlerine kilit vurulduğunu anlatan Milletvekili Zabun; “Vatandaşın, sokağa çıkması engellendi. O günkü sağlık koşulları öne çıkarak ve yine sayın cumhurbaşkanımızın her zaman söylediği bir şey var; “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın”. O gün için devlet olarak, hükümet olarak bizim insanlarımıza, vatandaşlarımıza elinden tutmak ve onlara destek olmak gibi bir yükümlülüğümüz vardı. O süreç içerisinde hatırlayın, ihtiyacı olsun-olmasın ‘Benim ihtiyacım var’ diyen herkese devlet, koşulsuz şartsız destek verdik. İşyerleriyle ilgili desteklerini devreye koydu. Kapalı kalan işyerlerindeki işçilerin maaşlarını devlet ödedi. Böylesine ağır bir yükün içerisindeydi. Ayrıca bütün dünyadaki bunun etkilerinden dolayı mal ve hizmet maliyetleri ciddi oranda arttı” diye konuştu.
11 KENTİ ETKİLEYEN DEPREM
11 şehrin yerle bir olduğu bir deprem meydana geldiğini de anlatan Milletvekili Zabin; “Bakın, 11 şehir diyoruz ama bu 11 şehrin, büyüklük itibariyle değerlendirdiğimiz zaman Isparta büyüklüğünde yaklaşık olarak 51 tane şehre tekamül ediyor. Isparta büyüklüğünde 51 tane şehrin altyapısı-üstyapısı hiçbir şeyi kalmamış. O dönemlerde de o bölgeye gittik biz, ayakta gördüğümüz binaların bile içerisine girmeye yürek ister. Böyle bir tabloyla karşı karşıyaydık. Yüzyılın felaketi deniyor ama yeryüzü tarihinde böyle bir afetin, başka bir yerde olduğu kanaatinde değilim. Ekonomi üzerinde böyle büyük bir yük oluşturan başka bir felaketin olduğunu düşünmüyorum. Şimdi bunun Türkiye’ye de bir maliyeti var. Ülkelerin aşağı yukarı 3 tane ana gelir kaynağı var. Bunlardan 1 tanesi yeraltı zenginlikleri vardır ama Türkiye’de böyle tablo söz konusu değil. Yeni yeni biz, AK Parti hükümetleri döneminde yeraltı zenginliklerinin ekonomiye kazandırılması, yerüstü zenginliklerimizin aktif hale getirilmesiyle ilgili adımlar attık. Ciddi şekilde hem denizlerimizde hem karada doğal gaz arayışlarımızı, petrol arayışlarımızı sürdürüyoruz. Sonuç aldığımız, çok ciddi kaynaklarımız var ama bütün bu çıkardığımız bu doğal gaz ve petrol kaynaklarımız henüz daha ihtiyaçlarımızın yüzde 10’unu ancak karşılayabiliyor. Yüzde 90’ı itibariyle hala dışa bağımlıyız. Ülke olarak cari açığımızı önemli ölçüde oluşturan şey enerji giderlerimizdir. 2.si sömürgeci ülke vardır. Kendi kaynakları olmasa bile, başka ülkelerin kaynaklarını çalar ve onun üzerinden gelir sağlayarak kendi vatandaşına bunu kazandırır. Hamdolsun bizim Türk milleti olarak hiçbir zaman, tarihin hiçbir döneminde sömürgeci bir ülke olmadık. 3. yol olarak da vergi gelirleri var. Başka bir şey yok. Türkiye’de baktığımızda gelir kalemlerinin büyük kısmını vergi gelirleri oluşturur. Türkiye bütçelerini vergi gelirleri üzerinden, denk bütçe yapmaya çalışan bir ülkedir. Buna çalışırken, zaman zaman cari açık veriyoruz. Böylesine bir yük de ekonomi üzerine gelince elinizde ne var? İlave bir kaynak oluşturmanız lazım ne yapıyorsunuz? İşte o zamanda 2 tane yol var ülkelerin önünde; Ya karşılıksız para basarsınız ya da yüksek faizle borçlanmak zorunda kalırsınız. Türkiye, bu depremin etkisi sebebiyle böyle bir sonuçla karşı karşıya kaldı. Ama bunu da, ben şunu iddia ediyorum; bu gelişmiş dediğimiz ülkelerin başına böyle bir felaket gelmiş olsa altından kalkmaları mümkün değildir ama hamdolsun ülkemiz, vatandaşımızın vermiş olduğu destekle ve sabrıyla bunun da üstesinden geliyor. Bakın, size bir örnek vereyim 2023-2024 yıllarında deprem bölgesine harcadığımız toplam para 2.6 Trilyondur. 2.6 trilyon deyince belki basit gelmiş olabilir bu rakam ama 2024 yılında Türkiye’nin yatırım bütçesi ne kadar biliyor musunuz? 1 buçuk trilyondur. Bütün Türkiye’deki adeta yatırım bütçesi kadar parayı, deprem bölgesine harcamak durumunda kalmışız. O deprem zamanında 2. Kez MTV topladık. Bunun toplam getirisi ne kadar biliyor musunuz? 36 Milyar liradır. 36 Milyar nerede, 6 trilyon nerede. Yani böylesine büyük bir yükle ülke ekonomisi karşı karşıya kaldı ve bunun altından kalkmak için ister istemez yatırımları önemli ölçüde kıstık. Yüksek faiz etki alanlarını minimize edebilmek için yatırımları önemli ölçüde kıstık ki bunun dışında asgari ücretle ilgili olsun, maaşla ilgili olsun bunlarla ilgili olarak da aslında son derece biz de arzu etmez miyiz vatandaşımıza daha çok para vermeyi, maaş vermeyi? Ama ülke yönetiyoruz. Ülke kaynaklarını verimli hale getirebilmek ve o enkazın oluşturduğu etkiyi minimize etmek için mücadele ediyoruz.
Bakın burada emeklilerimizle ilgili şunu söyleyebilirim, şu gerçeği de ifade edelim ama bu gerçeğin de bütün boyutlarıyla ele alınması gerekir. Bakın, dünyanın hiçbir yerinde emekli maaşını devlet ödemez. Kim öder, çalışanların ödediği primlerinden ödenir. Yani bu, Avrupa ülkelerine baktığınız zaman 4 çalışanın ödediği primle, 1 emeklinin maaşı ödenir. Bakın, bize döndürelim bu işi; bizde de 4 çalışan 1 emeklinin maaşını ödemiş olsaydı, o standartları taşıyabilmiş olsaydık 8-10 Bin lira civarında asgari prim, hadi 8 bin lira olduğunu varsayalım; 4 kişi 32 Bin lira eder. Eğer bizde de aynı oran söz konusu olmuş olsaydı neredeyse emekli maaşımızın taban ücreti 32 Bin lira civarında olurdu. Ama bizdeki rakam 1.2 çalışan 1 emeklinin maaşını ödüyor. Tabi burada EYT’nin de getirmiş olduğu bir yük var ama şöyle bir şey var. Bazen vatandaşlarımız da eleştiriyor; “Niye EYT getirildi”. Birincisi EYT ile ilgili bir talep vardı. Ben bir hukukçu olarak şunu söyleyebilirim; son derece hukuka uygun, olması gereken bir işti. Neden söylüyorum bunu: Biz hangi tarihi baz olarak EYT ile ilgili? 8 Eylül 1999. Neden 8 Eylül 1999 çünkü bu tarihte, bizden önceki dönemde bir kanun çıkartıldı. Sosyal Güvenlikle ilgili bir reforma gidildi. O reformda bazı şartlar değiştirildi. Orada bir yanlışlık vardı. O yanlışlık şuydu; adam 85’de emekli sandığına dahil olmuş veya sigortaya, Bağ-kur’a, ya da 90 da iştirakçi olmuş. O iştirakçı oldukları tarihte yaş sınırı yok. Ne var? Prim ve süre sınırı var. 99’da bana göre son derece doğru bir çalışmaydı o. 99’da böyle bir kriter getirildi geçmişe dönük olarak, dediler ki kademeli olarak yaş sınırı getirildi. Burada şöyle bir yanlış vardı evrensel hukuk olarak, kanunlar geçmişe yönelik olarak yürümez. 8 Eylül 1999 yılından sonrakiler için bu kriter getirilmiş olsaydı, sıkıntı yoktu ve hukuka uygundu. Bizim yaptığımız şey EYT’yi getirmekle ilgili, o hukuksuzluğu ortadan kaldırmaktı” diye konuştu. (HABER MERKEZİ)